İman ve İslam'ın tarifi

Sual: İman ve İslam farklı tarif ediliyor. Ehl-i sünnet, imanı ve İslam’ı nasıl tarif etmiştir?
CEVAP
Farklı tarifi olmaz. Farklı olunca farklı din olur. İslamiyet tek dindir, tarifi de tektir.

Ehl-i sünnet, Peygamber efendimizin bildirdiği tarifi aynen aktarıyor. İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmaktır. Amentü olarak bildirilen hadis-i şerifin Türkçe’si şöyledir:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Meşhur Cibril hadisi de, imanın ve İslam’ın şartlarını açıklıyor:
Hazret-i Ömer anlatır:
Bir gün, Resulullahın yanında oturuyorduk. Tanımadığımız bir adam gelip sordu:
- İslam ne demektir ya Resulallah?
- Kelime-i şehadet söylemek, her gün beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekat vermek ve gücü yeterse Hacca gitmek.

- Doğru söyledin. İman ne demektir? [Biz bu kimsenin hem sorup hem de doğru diye tasdik etmesine hayret ettik.]
- İman, Allah’a ve Meleklere ve Kitaplara ve Peygamberlere ve kıyamet gününe ve hayrın şerrin, Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmaktır.

- Doğru söyledin. İhsan ne demektir?
- Allahü teâlâya, Onu görür gibi ibadet etmendir. Sen Onu görmüyor isen de, O seni hep görmektedir.

- Kıyamet günü ne zaman olacaktır?
- Bunu, kendisinden sorulan, sorandan daha iyi bilmez.

Kıyametin alametlerini sordu. Resulullah da bildirdi. O kimse gittikten sonra, Resulullah bize dönerek, (Bunları sorup giden, Cebrail aleyhisselam idi. Size dininizi bildirmek için gelmişti) buyurdu. (Müslim, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bazısı hayrın anahtarı, şerrin kilididir. Bazısı da, şerrin anahtarı, hayrın kilididir. Allah’ın hayrın anahtarını verdiği kimselere müjdeler olsun, şerrin anahtarlarını verdiği kimselere de yazıklar olsun.) [İbni Mace, Ebu Davud, Taberani, İbni Hibban]

Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, hayır da şer de Allah’tandır. Şu âyet-i kerime de, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu bildirmektedir:
(Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları [ahireti, dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.) [Yunus 11]

Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Kul hayır veya şer ister, Allah da kabul ederse kul irade-i cüziyyesi ile onu işler. Allah izin vermezse, kul hayrı da, şerri de işleyemez. Onun için Peygamberimiz, (Hayır da, şer de Allah’tandır) buyurmuştur. Yoksa kimseye zorla hayır veya şer işletmez. Öyle olsa, şer işleyen kimse, “falancaya hayır işlettin bana niye şer işlettin” der. Cebriye fırkası, hayrı da şerri de Allah zorla işletir der, Mutezile ise, hayra da şerre de Allah karışmaz, ikisini de kul yaratır der. Bunun ikisi de yanlıştır.

Sual: İslam dini nedir?
CEVAP
İslam dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderdiği, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan kurallardır. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslamiyet’in içindedir. Eski dinlerin bütün iyiliklerini, İslamiyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, başarılar ondadır. Aklı selim sahiplerinin kabul edeceği esaslardan ibarettir. Nasipli olanlar onu ret ve nefret etmez. İslamiyet’in içinde hiçbir zarar yoktur. İslamiyet’in dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Hak din yalnız İslam’dır.) [Al-i İmran 19]
(İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara uğrayacaklardır.) [Al-i İmran 85]

İslamiyet, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslamiyet’te aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri ve Allah’a ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilseydi, Peygamberlere lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret saadetini kendileri bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ Peygamberleri boş yere göndermiş olurdu. Bunlar bilinemeyeceği için, Allahü teâlâ, her asırda, Peygamber göndermiş ve son olarak da bütün dünyaya, Muhammed aleyhisselamı göndermiştir.


İmanla İslam aynı mıdır?
Sual:
İman-İslam, Mümin-Müslüman aynı mıdır, ayrı mıdır?
CEVAP
İman, sözlükte, bir kimseyi tam doğru sözlü bilmek, ona inanmak, korkusuz olmak demektir. İslam ise, teslim olmak ve kurtulmak demektir. Istılahta yani deyim olarak farklıdır.

İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek, beğenmek ve inandığını dil ile de söylemek demektir.

Dinimizdeki hükümlerin tamamına İman ve İslam denir. Hepsi kısaltılarak, Amentü’de altı madde haline getirilmiştir. Amentü’de bildirilenlere inanana Mümin veya Müslüman denir. İman ve İslam birdir.

İman sadece inanmak, İslam da uygulamak olsa idi, İslam’ın şartı beş değil dört olurdu. Birinci şart kelime-i şehadet getirmek yani inanmak, ötekiler ise ameldir. Hepsine birden İslam’ın şartı deniyor. İman edip de diğer dört şartı da yapana Müslüman deniyor.

Amel edilecek, yani kalb ile ve beden ile yapılacak ve sakınılacak şeylere, İslamiyet denir. İman, kalb ile olur. İslam, kalb ve lisan ile birlikte olur. İman kalbe mahsustur. İslam ise, kalbin, lisanın ve bedenin umumuna şamildir. Kalbdeki iman ile kalbdeki İslam birbirlerinin aynıdır.

İman, muma benzer, Ahkam-ı İslamiye mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslamiyet’tir. İmansız, İslam olamaz. İslam olmayınca, iman da yoktur.

İman eden, Allahü teâlânın emirlerine teslim olur, yani Müslüman olur. Kısacası, her mümin Müslümandır; her Müslüman, mümindir. İman ve amel bilgilerine İslamiyet denir.

Mealden din öğrenmeye kalkan bazı din cahilleri, Hücurat suresinin 14. âyetini yanlış anladıkları için iman ayrı, İslam ayrı diyorlar. Bu âyet-i kerimede, ganimet hevesi ile Müslüman görünen bazı Bedeviler, sadaka almak için, (Biz iman ettik) dedikleri zaman, onlara, (Hayır siz iman etmediniz, kalben tasdik etmediniz, kılıç korkusundan ve İslam nimetinden faydalanmak için Müslüman göründünüz. İman ettik demeyin size teslim olduk, boyun eğdik deyin) buyurulduğu bildirilmektedir. Meallerde ise şöyle bildiriliyor.

(Bedevîler inandık dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama İslâm olduk deyin.)

Bu meal açıklanmazsa iman ile İslamın ayrı bir şey olduğu zannedilir. İslam olmak, terim olarak değil de, kelime anlamı itibariyle, teslim olmak, boyun eğmek, anlaşmayı kabul etmek demektir. Sadece İslam kelimesinin manası bilinse, bu yanlışlığa düşülmez.

Sual: İman ile İslam, mümin ile Müslüman bir midir?
CEVAP
Âlimlerin çoğu, ikisinin de aynı manaya geldiğini bildirmiştir. Peygamber efendimizin söylediklerinin hepsini beğenip kalbin kabul etmesine, yani inanmasına iman denir. Bu şekilde inananlara, Mümin denir. İman edip de ibadet edene Müslim veya Müslüman denir.

Melekler, Lut aleyhisselama isyan eden halkı batırmak üzere geldiler. Önce bütün Müslümanları çıkarıp, şehri sonra batıracaklardı. Fakat orada Müslümanlara ait ancak bir ev vardı. Bu da Lut aleyhisselamın evi idi. Bu hususta Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Oradaki müminleri çıkarıp kurtardık. Müslümanlara [Hazret-i Lut ve çocuklarına] ait bir evden başka Müslüman da yoktu.) [Zariyat 35,36]

Görüldüğü gibi, Kur'an-ı kerimde, Lut aleyhisselam ile çocuklarından bahsedilirken, birinci cümlede mümin, ikinci cümlede ise Müslüman denilmektedir. Buradan âlimler, mümin ile Müslümanın aynı manaya geldiğini bildirmişlerdir.

Sual: Bir kimse, kendi aklı ile, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırıp rahat ve huzurlu olamaz mı?
CEVAP
Dünyada iyi, faydalı şeyler, kötü, zararlı şeylerle karışıktır. Saadete, rahat ve huzura kavuşmak için, hep iyi, faydalı şeyleri yapmak lazımdır. Allahü teâlâ çok merhametli olduğu için, iyi şeyleri kötülerden ayıran bir kuvvet yaratmıştır. Bu kuvvete akıl denir ki herkeste aynı değildir. Ancak temiz ve sağlam olan akıl, bu işini, çok iyi yapar, hiç yanılmaz.

Günah işlemek, nefse uymak, aklı ve kalbi hasta yapar. O zaman akıl, iyiyi kötüden ayıramaz. Allahü teâlâ, merhamet ederek, iyi işleri Peygamberleri vasıtası ile bildirmekte ve bunları yapmayı emretmektedir. Zararlı şeyleri de bildirip, bunları yapmayı yasak etmektedir. Bu emir ve yasaklara Din denir. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği dine İslâmiyet denir. Bugün, yeryüzünde, değiştirilmemiş, bozulmamış tek din, İslâmiyettir. Rahata, huzura kavuşmak için, İslâmiyete uymak, yani Müslüman olmak lazımdır. Müslüman olmak için de, hiçbir formaliteye, imama, müftüye gitmeye lüzum yoktur. Önce kalp ile iman etmeli, sonra da, İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmeli ve yapmalıdır.

Sual: Peygamber olmadan, akıl ile her şeyi anlamak mümkün değil midir?
CEVAP
Konuyla alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Peygamberlik makamı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar Peygamberlik makamında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi. Ahiret azapları, Peygamberler göndererek bildirilmezdi. İsrâ sûresinin 15. âyetinde mealen; (Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce, azap yapıcı değiliz) buyuruldu. Akıl çok şeyi anlar. Fakat, her şeyi anlayamaz. Anlaması da, kusursuz değildir. Çok şeyleri, Peygamberler bildirdikten sonra anlamaktadır. Peygamberlerin gelmesi ile, insanların özür ve bahane yapmaları önlenmiştir. Nisâ sûresinin 164. âyetinde mealen; (Peygamberleri, müjde vermek için ve korkutmak için gönderdim. Böylece, insanların Allahü teâlâya özür, bahane yapmaları önlendi) buyuruldu.

Akıl, dünya işlerinde bile çok kere yanılmaktadır. İslâm bilgilerini, böyle bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olamaz. İslâm bilgilerini akıl ile inceleyip, akla uygun olup olmamasına bakmak, aklın hiç yanılmaz olduğuna güvenmek olur ve Peygamberlik makamına inanmamak olur. Böyle bozuk iş yapmaktan Allahü teâlâ hepimizi korusun! Önce, Peygambere inanmak, Allahın Peygamberi olduğunu tasdik etmek lazımdır. Böylece, Onun bildirdiklerinin hepsinin doğru oldukları kabul edilmiş olur. Şüphelerden kurtuluş nasip olur. Dinin temeli, Peygambere inanmaktır. Peygamberin Allah tarafından gönderildiğini, hep doğru söylediğini aklın kabul etmesidir. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince, Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur. Peygamberin Allah tarafından gönderildiğini, Allahın bildirdiklerini haber verdiğini kabul etmemiş olan bir akla din bilgilerini birer birer inandırmak çok güç olur. Aklın Peygambere kolay inanması ve kalpte tam iman hasıl olması için en yakın yol, Allahü teâlâyı zikretmektir. Ra'd sûresinin 30. âyetinde mealen; (İyi biliniz ki, kalpler, Allahü teâlânın zikri ile itminana, rahata kavuşur!) buyuruldu. Yani, tam imana kavuşur. Düşünerek, akıl ile ölçerek, bu yüksek makama kavuşmak, güç, hem de çok güçtür.”

 


www.ailevekadin.com